ali kemal: Kadın ve Sahiplenmek Üzerine

27 Eylül 2014 Cumartesi

Kadın ve Sahiplenmek Üzerine

Epeydir bekleyen bir yazı olacak galiba bu. Kadınlar ve onları sahiplenen erkekler üzerine. Hani o meşhur söz üzerine gelişecek bir yazı olacak bu; Allah sahibine bağışlasın! Ataerkil üstünlüklerimiz, kadına verdiğimiz değer üstüne bir yazı olacak bu. Nazım'ın dediği gibi sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadın'ın sahipliği üzerine olacak bu yazı. Biraz saçmalanacak, belki biraz gerçeğe vurgu yapacak bu yazı. Daha başındayım kestiremedim gelişimini.


Daha önce pek çok şey yazdım elbet kadınlar ve özellikle de hayatımda olmasını istediğim kadınlar üzerine. Hiçbiri de sahiplik iyesi ile yazılmadı ama. Hayatımda olacak kadın önce dostum olmalı zaten. Ben onun sahibi değil o benim rehberim olmalı. Ayağı takılınca elinden tutup kaldıranı olmakla, yoluna set olmak arasındaki fark çok büyük aslında. Allah sahibine bağışlasın ile kadının birey olma hali dahil herşeyin, her durumun, her halin. Ağladığının da güldüğünün de ipoteği hiç olmayan birine peşinen veriliyor zaten çok önceden. Yanlışı da burada başlıyor ki evet öküzümüzden sonra gelir öyle bir kadının yeri soframızda. Sorunun başlangıcı da bu galiba.

Sevişmek erkeğe ihtiyaç, kadına görev, çocuklara bakmak erkeğe zulüm, kadına görev. Çok görevi ve yükümlülüğü var Allahın sahibine bağışladığı kadının. Dostun sadece dostu var öyle zamanda, görevi yok. Aynı hedefe varmaksa amacı ikisininde, nasıl sahipliliği söz konusu olur ki zaten birinin diğerine? Gerçi Kadın; amanlarla, kaçınlarla, sakınlarla büyürken erkek; aç da göster amcalara ile büyüdüğü sürece normal bu sahiplenme hali. kadını zayıf, korumasız, kendine bakamaz sanarak, ezik ve kişiliksiz olsun diye büyüten bir topluma kadının güçlü olduğunu, yeri gelince erkeğin dayandığı her şey olduğunu nasıl anlatırsın bilmem. Namusunu korumak da erkeğin işi, koruyup kollamak da. Hatta namussuzluk yaptı diye öldürmek de erkeğin işi.

Allah sahibine bağışlayacakmış. Erkekten arkadaşı olamayan, flörtü namussuzluk olan, Öküzümüzden sonra gelen yeri ile kadını. Hayatla tek başına başına mücadele edemezmiş kadın zaten, Başında erkek lazımmış. Dizini kırıp otursunmuş evinde. Ne işi varmış ki hem sokakta? Kısmetini beklesinmiş. Koca evinden ölüsü çıkarmış zaten bir defa gittikten sonra. Namusu bacaklarının arasındaymış zaten kadının. (erkeğinkini aradık bulamadık demek oluyor galiba bu. ben erkek olarak en çok bu laftan tırsıyorum nedense)

Mevzunun temeli bu aslında. Sahiplenmedeki hatalar. Bir erkek, bir kadına eş oldu diye sahipliği, üzerindeki söz hakkı artıyorsa, kadının erkek üzerindeki hakkı da artıyor ama tutup da erkeğe neden Allah sevdiğine bağışlansın denmez bu durumda? Çünkü erkek egemen toplumda anaerkil yaşam kutsanmaz. Herkes bilir oysa. Evi çekip çevirende, eşine destek de o kadındır. Çalışıp çalışmamasını konu dışında bırakarak, kadın bir şekilde arttırdığı, arttırabildiği üç, beş kuruş ile evi de geçindirir bir şekilde nice ekonomiste papucunu ters giydirerek. Kadın sahiplenilmez. Kadın kendi isterse korumanı, kollamanı, destek olmanı sana bırakır zaten o durum ve halleri. Yoksa kadın kendi başına da gayet başarır kendini korumayı da kollamayı da.

Yarım kalacak biraz. Sonra bir ikinci kısım yazarım buna.

Hiç yorum yok :