Bir yerden başlamalı aslında. Kıyıya vuran acılar, düze çıkan yollar, uyku tutmayan afili geceler, her şarkıda akla gelen yapılan küçük hatalar. Bin yıl akmış bir ırmak biliyordur değil mi yatağını, çevresini, yöresini? Öğrenmiştir o kadarını. Lazım da gerçi. Nerede coşacak, nerede kaynayacak, nerede durup, nereden bırakacak kendini. Bilir elbet, bilmeli. Ben öğrenemiyorum seni. Hallerin, tavırların, söylediklerin ve de söylemediklerin. Her şey ile oradasın ve ben ne o ırmağı ne de o yatağı bildiğimi söyleyemiyorum işte.
Çok uzaktan bir acılı ses gibisin bazen, bazen en dost, en sırdaş, en sevecen halinle. Arada kalıyor, her defasında tökezleyip düşüyorum aslında. Düştüğümde de affı dilemek mi? dilenmek mi neyse işte, onla çıkıyorum sanki karşına.
Sonra ölüyorum ben her defasında. Her defasında bir kez daha doğuyorum yeniden, Rahmini kazıyarak doğanın. Her defasında biraz daha tüketerek kendimi, her defasında biraz daha acı ile. Af dilemek mi, dilenmek mi bilemedim. Üstelik sen her defasında tamam ama bu son büyüklüğünde.
Sigaranın da tükendiği yere denk geliyor bu. Af dilemekten daha önemli, o af dilenecek hareketi yapmamak, biliyorum aslında. Bu göğsüme doldurduğum, çul, çaput, yokluk söz dinlemeyince. Acı, özlemek, ümit, beklemek teker teker neyse de bir araya gelince yine aynı hatalar, yine aynı afdilemek.
Beceriksizim bu konuda. Beni affet.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder