Bir yalnızlığın içinde kaybolmuşken, size yolunuzu gösteren deniz fenerinizdir. O size hep sizi getirir. Bilmemesinin ya da yanı başınızda olmasının gereği yoktur bazen. Bazen sadece var olmasına yeter. Dersiniz ki o vakit kendinize, aynı toprak, aynı su, aynı hava kucaklıyor bizi. Sen soluk alıyorsun diye belkide bu dinine yandığım günlerin güzelliği. Bu hasret, bu özlemek, bu özlemenin güzelliği sen varsın diye işte.
Saçlarında güneşi taşır, onla seversiniz yanılgılarınızı, yanında saçma cümleler kurar, anlamsız şeyler anlatırsınız ki susmak isteseniz de susamazsınız o vakit, bir sürü "niye?" yaratırsınız kendi kafanızda bile. Sonra kendinizle kavga edecek nedenleriniz var olur birden. Sırf susmayı beceremediğiniz için. Eskilerden bir cümle hatırlanır, "Sen konuşamıyorsun, yazarak anlat" diyen, gülen bir ses. Haklılığını etinizle kemiğinizle duyarsınız.
Yanılmışlığınızda, yalnızlığınızda, özlemişliğinizde çıkar gelir hep saçlarında güneşi, ellerinde taşıdığı ateşi ile. Dokunsa tutuşur teniniz, gözleri bahar coşkusu bir ezgi. Durduğunuz yer ölümün dört başı mamur güzellemesi. Ölsem gam yemem gayrının, dudağındaki en güzel yerin adresi. Ahınız, anlatınız, sözleriniz büyür, bu birikenleri söyleyemedikçe saçmalamalarınız da büyür. Oysa saçlarında en güzel güneşi taşıyan, en güzeli dünyanın tam oradadır. Yanınızda değilse de oradadır işte. Aynı göğün, aynı ayın altında. Bir soluk ötenizde.
Bir ışık selidir her gelişinde, bir saçmalamanın hemen öncesinde, gözleriniz kamaşır, sıkışır soluğunuz ciğerlerinizde. Dilbilgisinin canına okur, canına kıyılmış bir türkçe ile cümleler kurar, anlamsızlıklarınızdan anlam çıkarsın diye beklersiniz.
Anlamsız cümleler niyetine.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder