Elini kolunu sallayarak giren insanlar vardır hayatınıza, hep varmışçasına. Değişik bir alışkanlıkla beklersiniz gelip selam vermesini, söylenmesini, kızmasını. Canınız yandığında duysun istersiniz. Canınzın sıkkın olduğu bir gün söylemeden anlayabilmesini. Üstelik sizi herkes bu kadar rahat kızdıramaz, sinirlendiremez bilirsiniz. İnadını seversiniz ama yinede başka bir zaman başka bir yerde size verdiği öğütleri ara sıra kendi de tutsun istersiniz. Hep gülmek değildir dost olmak, bazen beraber aynı yöne küfrederken, bazen de birbirinizin canını yaka yaka konuşmayı gerektirir. Üstelik bu can yakmalardan sonra başka birine "yine tartıştık" diye söylenirken bulursunuz kendinizi. Sebep ne? Hiç!
Doğruları söylemek, üstelik herşeye rağmen söylemek cesaret ister. Cesaret ister karanlıkta yaşayanların yüzlerine ışık tutmak. Bunun için suçlanmayı göze almak. Bazen iyi dinlemek gerekir, bazen kırık bir iç çekiş, bazen meydanları inleten bir ses ile, sizin duymak istemediğiniz her şeyi söyleyebilendir dost olabilen.
Onuncu köyden seslendim. Hadi dedi onbirinciye gidelim.
Delisin.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder